Bu 14 Mart Milat Olsun

Bu 14 Mart Milat Olsun

Nasıl Bir Hekim, Nasıl Bir Sağlık ve Nasıl Bir Gelecek

İlk enjeksiyon yaptığım günün heyecanını hatırlıyorum ve bir hastanın bana ilk defa doktor hanım diye seslenişini, sanki dünya küçültülüp eline verilmiş bir çocuğun kalbi gibi çarpmıştı yüreğim. Yansısı olan kocaman gülümsemeyi bir hafta silememiştim yüzümden. Ve ben her şeyi yapabilirim, hastalarım hatta tüm insanlar ve canlılar için demiştim. Karşılıksız, zamansız, beklentisiz ve yaşadığım sürece. Beyaz önlüğüm bu ilk günkü heyecan ve coşkumun en yakın tanığıdır. Onunla öyle çok şey paylaştım ki… Uykusuz gecelerimi, gece yarısını çoktan geçen saatlerde içtiğim katran rengi çaylarımı, yemekleri kaçırdığım için taşıdığım kraker poşetini, hep ekside kalan kredi kartımı, sık gidemediğim evimden getirdiğim özlediklerimin fotoğraflarını, hissettirmeden hastamın cebine koymak için sakladığım üç-beş kuruş parayı, 24 saat hatta tuvalette-uykuda bile kapatmadığım cep telefonumu, her ihtimale karşı yanımda taşıdığım pedimi, not defterimi, kalemlerimi, kederlerimi, sırlarımı,heyecanlarımı ve ümitlerimi…
Oysa bilememişim adı var kendi yok tıp fakültelerinde 3-5 öğretim üyesiyle eğitim almaya çalışacağımı, mesleğimin her aşamasında adaletsiz sınavlara tabi tutulacağımı, mezun olur olmaz mecburi hizmet dayatmasına evet demezsem diplomama dahi ulaşamayacağımı, zamansızlıktan, parasızlıktan, aynı yere düşme şansım yok diye yuva kurmayı erteleyeceğimi, başkalarına çocuk emzirin diye anlatırken süt iznimi kullanamayacağımı, 36 saatlik nöbetler arasında çocuğumun büyüdüğünün farkına bile varamayacağımı. Ve isteyerek yaptığım bu fedakârlıklara karşın şiddet görüp, onurumun kırılacağını.
Oysa bilememişim devletin açtığı aile sağlığı merkezlerinde sözleşmeli olarak çalıştırılacağımı, kira- personel giderlerini ödeyeceğimi, oy arttırmak adına ve ülke nüfusunun çok üstünde acil müracaatlarını gördüklerinde dönüp sistemi sorgulamak yerine 24 saat çalış, hafta sonu da çalış denileceğini. Hekimliğimin kurtardığım hayatlar, verdiğim eğitimler yerine sadece bilgisayar başında girdiğim verilerle ölçüleceğini.
Oysa bilememişim hastaların kamu hastanelerinde bile sonda, lens, katater temin edebildiklerinde hizmet alabildiklerini veya ameliyat olabildiklerini. Hekimlerin ihtiyaca bakmaksızın ordan oraya piyon gibi oynatılabildiğini.
Oysa bilememişim üniversite hastanelerinin artık bilim üretmek yerine sadece hizmet sunan kurumlar olarak görev yapmaya zorlandıklarını, bir yandan insan hakları ile bağdaşmayan nöbet saatleri, bir yandan parası bile ödenmeyen nöbetler. Konuşan, üreten, demokratik haklarını savunan, ilkeli ve bilimin doğrularına inanan öğretim üyelerinin görevden alınacağını, uyduruk nedenlerle yargılanıp mesleklerini yapamaz hale getirileceklerini.
Oysa bilememişim % 70 doluluk vaat edilerek sağlığın sağlıksızlığa ipotek edildiği şehir hastanelerinin inşa edileceğini. Bizi birbirimize düşürmek için kiminize muayenehane açma hakkı veririm, kiminizi görmezden gelirim ikilemini, bir annenin kolu ile karnındaki bebeğini eşleştiren orta çağ zihniyetini, kadın bedeni üzerinde hak iddia eden kürtaj ve sezaryeni engellemek için çıkarılan yasaları.
Oysa bilememişim muayenehane açma hakları ellerinden alınan hekimlerin özel hastanelerde çalışan kalifiye işçiler haline getirileceğini, buralarda düzenli ödeme alamayan hekimlerin daha kötü koşullarda çalışmayı kabul etmeye zorlanacaklarını. Doktor bir sağlık bakanının içinde iki kızının da çalıştığı bir özel hastanesi olması gerçeğine rağmen doktorlara karınlarını hayır duası ile doyurmalarını önereceğini.
Son 12 yılda sağlıkta dönüşüm ve özelleştirme ile sağlık alıp satılabilen bir meta, hasta müşteri, doktorlar pazarlamacı ve hastaneler otel hizmeti veren yerler haline getirildi. Sosyal devletin temel sorumluluğu olan koruyucu ve tarama hizmetlerinden giderek uzaklaşılarak tedavi edici hizmetler ilk sıraya oturtuldu. Hekimler ve sağlık çalışanları performans odaklı çalışmaya zorlandı. Özellikle özel hastaneler başta olmak üzere tüm sağlık kuruluşlarında katkı payı adı altında paralar alındı. Ve ne yazık ki bu paraların devletin açıklarını kapatmak, saraylar yaptırıp, uçaklar almak için kullanıldığını bilmeyen vatandaşlar bir de iktidar tarafından kışkırtıldıkları için bize saldırdılar. Sistemi sorgulamak yerine işaret edildiği üzere hekimleri hedefe koydular. Kimi meslektaşlarımız öldü, kimi baskılara dayanamayıp canına kıydı, kimi ise yaşamak için on yerde çalışmak zorunda kaldı. Emeklilik, huzur dönemi yerine geçim sıkıntısı dönemi oldu. Avrupa ülkelerindeki hekimler emeklilik dönemlerini seyahatlerle geçirirken bizimkiler onur kırıcı şartlarda, patron tahakkümünde çalışmak zorunda kaldılar.
Ben barış elçisi Puduhepa’nın torunu, ben Türkan Saylan’ın kızı, ben Füsun Sayek’in kız kardeşi ve ben Türk Tabipleri Birliği ve Adana Tabip Odasının aydınlık yolunda yürüyen bir kadın hekimim. Geçmişten aldığım bu güçle, öğrencilerimin taşıdığı ümitlerle ve kıdemli meslektaşlarımın tecrübeleriyle hiç korkmadan, hiç yılmadan, her yerde, her koşulda ve herkese eşit, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti sunma hedefimden asla vazgeçmeyeceğime bir kez daha sizlerin huzurunda söz veriyorum.
Bu 14 Mart milat olsun.

Dr. H. Neslihan ÖNENLİ MUNGAN
Başkan