Soma faciası ile başlayıp, gezi direnişinin yıl dönümünde biber gazı ve cop olarak bedenimizde patlayan ve İŞID terörü ile doruğa ulaşan genelde ülkemizi özelde de bölgemizi ilgilendiren dolayısıyla hem hekim hem de insan olarak bizleri derinden sarsan beş aylık yoğun bir gündemin ardından…
Merhaba,
Değerli meslektaşlarım, güçlü, özverili ve ilkeli bir tabip odasının yönetiminde olmak ve bir o kadar da aydınlık ve demokrat hekimi temsil etmek gerçekten çok onur verici bir görev. Ancak bu onur beraberinde ciddi sorumlulukları ve ağır bir çalışma temposunu da getirmekte.Güncele baktığımızda genel mesleki sorunlarımızın, ekonomik çıkmazlarımızın, can güvenliği tehdidinin, iş garantimizin olmayışının sözleşmeli çalışma, değişen yönetmelikler ve uygulamalarla yıpratılma politikalarına maruz kalmamızın yanı sıra çığ gibi büyüyen bölgesel sorunları- mızın da sürdüğünü görmekteyiz. Gün geçmiyor ki bir meslektaşımız darp edilmesin, bir başkası parasını alamadığı için çalıştığı özel hastane veya merkezden ayrılıp ekonomik kaygılarla yoğrulmasın ve bir baş- kası doktor bile olmayan yöneticiler tarafından mobinge maruz bırakılmasın. İsmi bile itici olan mecburi hizmet kuralarında halen ciddi bir kayırma ve torpil söz konusu iken zaten adil bir çalışma ortamından da söz etmek olanaksız. Performans odaklı çalışma sis- temleri nedeniyle hekim-hasta ve hekim-hekim ilişkisi veresiye satan bakkal ve küçük memur ilişkisine ve Türk Filmlerinde olduğu gibi yeni açılan marketin mütevazi bakkalın dükkanını kapatmasına neden olan ilişkiye dönüştüğü görülmektedir. Yıllardır acil hasta kavramının dışında kalan, hatta yeni getirilen düzenlemelerle ağırlıkla bilgisayara veri girmenin başarı ölçütü olarak kabul gördüğü bir sistemde, hekim-hasta iletişimi ve ilişkisinden koparılarak çalışmaya zor- lanan aile hekimleri şimdi de 7×24 nöbet çıkmazına sokuldular. Her gün bizi yeni bir sürprizin beklediği torba yasalarla sağlık uygulamaları anlaşılamaz ve geri dönüşü neredeyse olanaksız bir hale getirilerek sosyal devlet kavramından tamamen uzaklaşılmıştır. AKP iktidarının hekimine karşı hınç dolu çığlıkları ve kışkırtmaları, sağlıkta haris, bencil ve insan olgusunu hedeflemeyen gelecek planları, günü kurtarmak adına yapılan hesaplar (ne yazık ki halkın çoğunluğu tarafından bilinçsizce onaylanıp alkışlanmakta) karşı- sında sesimizi duyurmamız ve insanları doğru olana ikna etmemiz giderek zorlaşmakta.
Mesleğimizi bütünleyen barış, çevre ve insan hakları gibi paydaşı olduğumuz alanlarda her gün bir yeni sorunla karşılaşıyoruz. Özellikle bölgemizde yaşamaya mecbur edilen mültecilerin acıları yürekleri- mizi dağlıyor. Hükümet tarafından üretilen çözümler
sadece günü kurtarmaya yönelik, geçici ve devletten çok vicdanlı insanların yardım etmesi temeline daya- nıyor. T.C. vatandaşlık numarası olmadığı için kronik hastalığı olanlar veya ilaçları TEB aracılığıyla yurt dışından temin edilmesi gerekenler için tüm tedavi yolları kapalı. Çoğunluğunun aşıları eksik, hijyen sağlanamadığı için bulaşıcı hastalıklar kol geziyor. Salgın hastalık, barınma, ısınma ve hijyen gibi temel yaşamsal sorunlar ile baş etmeye çalışan sığınmacıların can güvenliği, eğitim ve istihdam gibi hakları ise görmezden geliniyor. Bu durumdan en çok kadınlar, çocuklar ve eğitimli bireyler zarar görüyor. Önlerini göremedikleri bir karanlık yolda yürümeye çalışan bu insanların bize çok ihtiyaçları var.
Sevgili meslektaşlarım, Adana’da sağlık adına aynı anda iki ayrı cinayet birden işleniyor. İlki sağlık kampusu adına sağlığı sağlıksızlığa ve hastalığa ipotek eden, % 70 doluluk vaadi ile Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin çok yakınında inşa edilmeye başlanan hastane. Diğeri ise bir kebapçıya kiralanan araziye dokunmamak için başka bir hastanenin bahçesindeki asırlık ağaçların kesilmesi, ki bu toplu katliama giriyor. Basın açıklamaları, ağaçları evlat edinme eylemleri ve baskın tarzında gece yarısı ağaç kesme işlemini önlemek ve nefes almamızı sağlayan doğayı kurtarmak adına tuttuğumuz gece nöbetleri de sonuca ulaşamadı.
Yerel yönetimlerle özellikle defin ruhsatları konu- sunda ciddi sorunlar yaşadık. Destek almada zorlan- manın yanı sıra yeni seçilen belediyeler halen görev tanımları içinde olan defin ruhsatı verme işleminin sorumluluğunu bile almadılar.
Hekim arkadaşlarım, yaşanan birçok olumsuzluğa ve sıkıntıya rağmen Adana Tabip Odası’nın pence- resinden aydınlık ve güneşli manzaralar da seyredilebiliyor. Odamız tarihinde ilk kez aynı anda Türk Tabipler Birliği merkez konseyinde, yüksek onur kurulunda ve yüksek denetleme kurulunda birer üye ile temsil ediliyoruz. Görev alan meslektaşlarımızı ve onlara destek sağlayan üyelerimizi yürekten kutluyor ve teşekkür ediyoruz.
Mesleğimiz ve meslek onurumuz için mücadele- miz devam ederken kan kaybetmemek için daha çok çabaya, zamana ve desteğe ihtiyaç duyuyoruz. Çoğu zaman basın açıklamalarımızda ve eylemlerimizde meslektaşlarımız bile bizi yalnız bırakıyor. Odamız var olabilmek ve sesini duyurabilmek için bireysel fedakarlıklarla ve örgüt ruhunu yitirmemiş hekimlerin çabalarıyla direniyor. Ancak her şeye rağmen hekimlik ve insan odaklı çabamızdan vazgeçmeyeceğimizi, bu yolda aktivistlerimiz ve üyelerimizin desteğiyle her zaman dimdik ayakta duracağımızı da bir kez daha güçlü bir sesle vurgulamak istiyorum.