Sağlık Bakanlığı’nın “Birlikte Kullanım Protokolü”nü imzalayan devlet üniversitelerinin tıp fakültelerinde, öğretim üyelerine ve asistan hekimlere hukuka aykırı bir hizmet sözleşmesi dayatması üzerine Türk Tabipleri Birliği (TTB) 27 Ocak 2021 günü çevrimiçi bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantıya TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, II. Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, Merkez Konseyi üyeleri Doç. Dr. Deniz Erdoğdu, Dr. Onur Naci Karahancı ve Dr. Meltem Günbeği ile Muğla Tabip Odası Başkanı Dr. Cafer Şahin ve TTB Hukuk Bürosu’ndan Av. Ziynet Özçelik katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Dr. Şebnem Korur Fincancı, öğretim üyelerine ve asistan hekimlere yönelik sözleşme dayatmasının bazı fakültelerde tehdide varan tutumlara vardığını, TTB’nin bu haksız ve hukuk dışı dayatmalara karşı tüm meslektaşlarının yanında olduğunu bir kez daha ifade etti.
Dr. Ali İhsan Ökten, sözleşme dayatması sonrası hekimlerle görüştüklerini ve TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (UDEK) ile toplandıklarını; TTB Hukuk Bürosu’nun da hukuki süreç başlattığını aktardı. Asistan hekimlerin eğitim haklarının ellerinden alınması veya yerlerinin değiştirilmesi; öğretim üyelerinin döner sermaye gelirlerinin kesilmesi gibi yaptırımların uygulanmak istendiğini belirten Ökten, pandemi sürecinde fedakarca emek veren sağlık çalışanlarının anayasal bir haktan mahrum bırakılmasının kabul edilemez olduğunu dile getirdi.
Av. Ziynet Özçelik, Birlikte Kullanım Protokolü’nün hukukî anlamını şu sözlerle özetledi: “Sağlık Bakanlığı, Yükseköğretim Kanunu ve tıpta uzmanlık mevzuatını bir kenara koyuyor. Asistanları ve öğretim üyelerinin kanunla düzenlenmiş haklarını başhekimlerin iki dudağı arasına bırakıyor. Başhekimin istediği takdirde sözleşmeleri feshedebileceğini, eğitim haklarını engelleyebileceğini söylüyor. Sağlık Bakanlığı iyi hekimlik ile ilgilenmiyor; üniversitelerin emir-komuta içinde düşünmeyen, tartışmayan, eleştirmeyen bir akademik ortam istiyor. Yapılanlar Anayasa’ya, Yükseköğretim Kanunu’na ve tıpta uzmanlık mevzuatına aykırıdır.”
Muğla Tabip Odası Başkanı Dr. Cafer Şahin ise Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde hekimlere baskının artması ile ilgili olarak söz aldı. Şahin, Sağlık Bakanlığı’nın tıp eğitimini hastane işletmeciliği ile kaynaştırmaya çalıştığını, bunun da hekimlerin ve sağlık çalışanlarının iş barışını bozduğunu aktardı. Şahin, böylesi yanlış uygulamaların defalarca yargıdan döndüğünü, bunun da döneceğine inandıklarını ve hukuki süreç sonlanana kadar hekimlerin mağdur edilmemesi gerektiğini kaydetti.
Dr. Vedat Bulut “İnsanlar, sağlık çalışanları, can derdindeyken onlar mal derdinde” diyerek süreci özetlerken; Dr. Deniz Erdoğdu da hekimlerin mesleki gerekliliklerini bir başhekim yetkisine bırakan sözleşmenin dayatılmasını “bir kırılma noktası” olarak niteledi ve mücadele edeceklerini söyledi.
Dr. Meltem Günbeği sözleşmenin hukuki sıkıntıları bir yana pratikte hekimlere “Hasta muayene etmeyin, hizmet üretmeyin” demek anlamına geldiğini ve bunun topluma anlatılamayacağı, mecburen bu uygulamadan vazgeçileceğini, bu nedenle asistan hekimlerin ve öğretim üyelerinin birlikte mücadele etmesi gerektiğini vurguladı. Dr. Onur Naci Karahancı da benzer bir biçimde “Asıl mücadele etmemiz gereken salgınken, sağlıkçılarla mücadele edecek yasaların çıkarılması çok ilginç. Bu iş hekimlerin birlikte mücadelesiyle kazanılacak, belli oluyor” diye konuştu.
Toplantıda son sözü alan Dr. Ali İhsan Ökten hastanelerin işletmeye dönüştürülmesi, eğitim hastanelerinin hizmet hastanelerine dönüştürülerek kâr elde edilmeye çalışılması ve yandaşlara kadro sağlanması gibi uygulamalara karşı birlikte mücadele edeceklerinin altını bir kez daha çizdi.
TTB’nin basın açıklamasının tamamı ise şöyle:
Eğitim Anayasal Haktır, Asistanların ve Öğretim Üyelerinin Eğitim ve Döner Sermaye Hakkı Sözleşme Dayatması ile Engellenemez
Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü, 16.12.2020 tarihinde bir yazı göndererek, Birlikte Kullanım Protokolü imzalayan devlet üniversiteleri tıp fakülteleri öğretim elemanlarının ve asistanlarının en geç 31 Aralık 2021 tarihine kadar 1 yıl süre ile geçerli olmak üzere “Birlikte Kullanım Kapsamında hazırlanan Hizmet Sözleşmesi”ni imzalamalarını istemiştir. Bu sözleşme tıp fakültelerini eğitim kurumu olmaktan bütünüyle uzaklaştıran, öğretim elemanlarını, asistanları ve öğrencileri güvencesiz bir biçimde başhekimin keyfiyetine bırakan hükümlerle doludur. Oysaki tıp ve diş hekimliğinde lisans ve uzmanlık eğitimleri, birlikte kullanımdaki sağlık tesislerinde ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde dekanın yetki ve sorumluluğunda yürütüleceği belirtilmiş olmasına rağmen sözleşmenin birçok maddesinde başhekim yetkili kılınarak üniversiteler veya eğitim ve araştırma hastaneleri bir hizmet hastanesine dönüştürülmek istenmektedir.
Hazırlanan protokol Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve üniversitelere sorulmadan hazırlanmış ve tek taraflı olarak öğretim görevlileri ve asistanlara dayatılmıştır. Birlikte kullanım protokolüne sahip tıp fakülteleri dekanları tarafından sözleşmenin tıp eğitimi, sağlık hizmeti ve akademi ortamına yapacağı olumsuz etkileri rapor edilmiş, Sağlık Bakanlığı’na ve YÖK’e iletilerek pandemi süresince böyle bir girişimden vazgeçilmesi gerektiği, pandemi sonrası ilgili tarafların görüşleri ile bir çalışma yapılması önerisinde bulunulmasına rağmen bunlar dikkate alınmamıştır. Öte yandan kanun uyarınca, bu sözleşmenin usul ve esaslarının, YÖK’ün uygun görüşü alınarak yönetmelik ile düzenlemesi, sözleşme için de dekanların görüşünün alınması gerekmektedir. Türk Tabipleri Birliği bu hukuksuz sözleşme dayatma işleminin iptali için yürütmenin durdurulması ve aynı zamanda Danıştay’a başvurusunu yapmıştır.
Sözleşmeyi imzalamayan öğretim görevlilerine uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitimi ve sağlık hizmeti veremeyecekleri, asistanların uygulamalı eğitim alamayacağı, sabit döner sermaye ve döner sermaye ödemelerinin yapılmayacağı söylenerek açıkça tehdit edilmişlerdir. Öğretim üyeleri ve araştırma görevlileri, uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitimi kapsamında hizmet sundukları, kanuni görev ve haklarını yerine getirdikleri sürece 2547 sayılı kanunun 58. maddesinde düzenlenen döner sermaye ek ödemelerinden yararlandırılmaları zorunlu olduğu halde bazı illerde öğretim üyelerinin sabit döner sermayeleri ödenmemiştir. Öğretim üyelerinin ve asistanların araştırma görevlilerinin sabit döner sermaye ödemelerinin yapılmaması açıkça kanuna aykırı bir işlemdir.
Yine hukuka aykırı bir biçimde sözleşmeyi imzalamayan tıp fakültesi öğretim üyelerinin sağlık uygulama araştırma merkezi olan hastanede çalıştırılmayacağı başhekimler tarafından bildirilmiştir. Anayasa’nın 130. maddesinde kanunda açıkça belirlenen haller dışında ve yetkili üniversite organları kararı olmaksızın öğretim üyelerinin görevine son verilemez, öğretim üyeleri uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminden, sağlık hizmetinden uzaklaştırılamaz.
Sonuç olarak, ülkemiz ve sağlık sistemimiz pandemi şartları altında halen zor günler geçirirken, hukuka aykırı sözleşmeyi imzalamak istemeyen öğretim elemanlarının görevlerinden uzaklaştırılması, asistanların ve tıp öğrencilerinin anayasal bir hak olan eğitim hakkından yoksun bırakılması toplum sağlığına da ciddi bir biçimde zarar verecektir. Hiçbir meslektaşımız bu baskı karşısında yalnız ve savunmasız değildir. Türk Tabipleri Birliği olarak öğretim üyesi, tıpta uzmanlık öğrencisi olan meslektaşlarımızın yanında ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Bu hukuksuzluğun ortadan kaldırılması için çabalarımızı sürdüreceğiz, meslektaşlarımızın haklarını, tıp ve uzmanlık eğitimini, halkımızın nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını kararlılıkla savunacağız.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi