Dr. Metin Güran
Sağlık Bakanlığı ”Gezi Direnişi”nde yaralılara müdahale eden Ankara ve Hatay Tabip Odala- rı hakkında dava açmış. Yaralı İŞİD’lilere tıbbi yardım yapılmasını olumlayan bakan, gezi parkı yaralılarına müdahalenin suç olduğunu anlatmış. ”Gezideki Hekimliği” ve ”İŞİD’li yaralılara mü- dahale eden hekimliği” karşılaştırmayı etik ve ahlaki bulmamış Sayın Bakan… Gerekçesi de ”Gezide tek bir vatandaş dahi sağlık hizmetinden mahrum bırakılmamış” (!) Gezide tek bir vatan- daşın gaz bombalarından, ses bombalarından, plastik kurşunlardan, basınçlı ve içine kimyasal karıştırılmış sudan polis coplarından veya sopa- larından mahrum bırakılmadığından eminiz. An- cak bakanlığın tek bir yaralıyı hizmetten mahrum bırakmadığı iddası gerçeğin inkarıdır. Bu konuda ”Yaşanan Gerçekler” le ilgili Bakan beyle pole- mik yaratma derdim yok. Çünkü Bakan Beyin cenahının Gezi olaylarında yaşanan ”Bezmialem camide içki içtiler, Baş örtülü bacıma üstü çıplak adamlar saldırıp bayıltılar, bunu da yaptılar” lı yalanların, nasılda ustaca ve sorumsuzca söylendiğini unutmadık.Gezi olayları, ”Gezi Hekimliği” ile Bakanlığın açtığı davanın gerekçeleri ”Hekimlik, Etik” de- ğerler açısından, çok yönlü olarak değerlendiril- meye muhtaçtır.
Sağlık Bakanlığı yayınladığı broşürde Gezi Protestocularının polisle çatıştığını, kamu ve özel kişilere ait mallara zarar verdiğini, olaylar esnasında ambulansların ihtiyaç olan noktaya en kısa zamanda ulaşacak şekilde konumlandığını, sağlık kurumları dışında oluşturulan mekanlarda verilen acil sağlık hizmetlerinin uygunsuz oldu- ğunu ve bu yerlerden yardım alınmasını hayati açıdan riskli olduğunu belirtmişler. Yani bakan- lık şunu söylemeye çalışıyor. Geziciler polisle çatıştılar, yıkıp döktüler, bakanlık bu süreçte sağ- lık ihtiyacını karşılayacak tüm çalışmaları yaptı, olaylarda revir kuran hekimler yaralıların haya- tını riske attı. Peki bu yazılanlar gerçeği yansıtı- yormu?
Gezi direnişçileri polisle neredeyse bütün ça-
tışma ortamlarında, polisin orantısız güç kullanı- mına ve kimi yerlerde insanlık dışı saldırılarına maruz kalmışlardır. İnsan olanın uykularını ka- çıracak görünler yayın organlarının kayıtlarında mevcuttur. Yine bir yerde göstericilerin polislere böreklerini ikram etmelerinden gül ve karanfil vermelerine kadar bir dizi davranışlarını hatır- lamak mümkün. Gezi direnişçilerinin barışçıl eylemlerinin bir kısmını hatırlayalım isterseniz. Gaz bombaları arasında gitarıyla direnenleri, el- lerindeki kitapları polis barikatları önünde oku- maları, meydanın göbeğinde piyanolu direnişleri, yeryüzü sofralarını, tencere tava seslerini, duran adam eylemlerini hatılatmak yetermi ?
Gezi direnişçileri hiç yağma yaptımı? Olaylar esnasında esnaflar iş yerlerini bile kapatmıyor- lardı, bir çok esnafın polise tepki gösterdiklerini ekranlardan izliyorduk. Çünkü esnaf, polis mü- dahalesi olmadıkça çatışmanın çıkmadığını çıp- lak gözle görüyordu…
Ajan ve provokatör ile kimi lümpenlerin kamu mallarına zarar vermeleri neredeyse her yerde protestocular tarafından engellendi. Polisin gös- tericilerin canını yakan saldırıları elbette toplum- sal öfkeyede neden oluyordu. Öfke, daha çok Toma’ların metal kaplı kısımlarına taş atmakla, barikatlar kurmakla ve barikatlarda ateş yakmak- la kendini ifade ediyordu…
140.000 üzerinde biber gazı bombası atılmış protestoculara… Kimyasal savaş yapar gibi… Peki kaç tanesi kural dışı ve hedef gözeterek atıl- dı?Kaç plastik ve gerçek mermi kullanıldı, kaç ton basınçlı su ile insanların ayakları yerden kesildi, kaç ses bombası patlatıldı, kaç polis jopu yada sopa darbeleri indirildi?
Sonuç,
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 252’si polis 13’ü yabancı uyruklu 4152 yaralı, ancak 1223 kişi hastaneye taşınmış, İçişleri bakanlığı veri- lerine göre 4600 yaralı, TTB’nin verilerine göre 8163 yaralı, 7 ölü, 106 kafa travması, 11 göz kay- bı ve 1 dalağı alınmış kişi…
Sağlık Bakanlığı tespit edilebilen yaralıların ancak %14’ünü taşıyabilmiş… 4000 üzerinde ya- ralıdan haberleri yok ve ne acıdır ki Sağlık Ba- kanlığının gezi olaylarında sağlığını yitiren in- sanlar ile ilgili verileri hakkında bilgimiz yok…
Sağlık kurumları dışında, oluşturulan mekan- larda sağlık hizmeti vermek olağan dışı haller- de olur. Acil sağlık hizmetlerinin amacı yaşamı tehdit eden durumlarda, hastanın stabilizasyo- nunu sağlamaktır. Bu nedenle anında ve yerinde müdahale hayatidir. Bu müdahaleler esnasında ayrımcılıktan kaçınmak, yaralı insanların bilgile- rinin gizliliğini korumak tıbbi etik gereğidir.
TTB ve Tabip Odaları gönüllülük üzerinden olaylardan etkilenen ve yaralananlara anında ve yerinde yahut yakın yerlerde oluşturulan revir- lerde acil sağlık hizmeti vermişler. Birçok haya- ti sorun yaratabilecek etkileri bertaraf etmişler. Kamu kurumlarına fişlenecekleri kaygısıyla git- meyenlerin bilgilerini, resmi makamlara verme- mişler. Allah aşkınıza hangi akıl bu müdahalele- rin hasta yada yaralının hayatını riske soktuğunu söleyebilir? Başında ”SAĞLIK” yazan bir bakan- lık bu gerekçe ile dava açıyor hekimlere…
TTB ve Tabip odalı hekimlere ilk açılan dava değil yaşanan… Çünkü Olağan dışı hallerde sağ- lık ihtiyacının olduğu her yerde TTB’ni görürsü- nüz. Körfez depreminde, Van depreminde olduğu gibi…
Hekimlerin 12 Eylül darbesinden beri hakların- da üçüncü davadır açılan.. Bu üç davanında ortak
özellikleri hekimlerin ”Amaç dışı faaliyette bu- lunmak” ile suçlanmaları… Bir ortak özelliğide üç davadada hekimlerin ”meslek örğütlerindeki görevlerine son vermek” talebleri var…
Birinci dava;
12 Eylül dabesi 650.000 kişi göz altına alın- mış,7000 kişi hakkında idam istenmiş, 517 kişiye idam cezası verilmiş, 17 yaşında Erdal Eren ile birlikte 50 kişi idam edilmiş. Nusret Fişek hoca başkanlığındaki Merkez Konsey üyeleri, görevi yaşamı savunmak olan bir meslek örgütü olarak , idamın kaldırılması için dönemin Cumhurbaşka- nına, Başbakanına ve TBMM’ne görüşünü bildir- miş. Bu sebeble ilk dava açılmış…
İkinci dava;
19 aralık 2000 tarihinde ”Hayata dönüş” deni- len ikisi güvenlik görevlisi 22 kişinin yaşamını yitirdiği operasyonu takiben, TTB’nin ”Öldüre- rek hayata döndürmeye” karşı çıkması nedeniy- le Merkez Konsey başkanı Füsun Sayek ve MK üyeleri hakkında dava açılmış.
Her iki davada TTB’nin yaptığı savunmalar insani ve hekimlik değerleri açısından dersler- le doludur. Bu üçüncü davayı dünya hekimleri yakından izliyor. Başında ”sağlık” bulunan bir bakanlık, ”Gezi Hekimlerine” teşekkür edeceği yerde dava açıyor. Ne kadar nazik sormuş An- kara Tabib Odalılar ”Davayı açmaktan küçücük mahcubiyet duymuyormusunuz?” Ve nede güzel söylemişler Ankara Tabip Odalılar;
”Bu davayı bütün dünya duyacak! Bu uygar dün- ya için yeni bir ibret davası olacak,
Bu davada hekimlık yargılanacak,
Bu davada insanlık yargılanacak,
Bu davada vicdan yargılanacak,
Bu davada ahlak yargılanacak,
Bu davada bizler değil,davayı açan yargılanacak.
Ve bizler bu güne dek olduğu gibi gibi bundan böylede ihtiyacı olan herkese tibbi hizmet ve- receğiz. Bizim yasamız hekimlik andı, insanlık vicdanıdır…