DEĞERLİ MESLEKTAŞLARIM,
Madencilik alanındaki sendikalar ve meslek örgütlerin sesine kulak vermeyen Hükümet, bütün uyarılara karşın Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 176 numaralı “Madenlerde güvenlik ve sağlık sözleşmesi” imzalayıp yürürlüğe koymamakta, aksine madenlerin, tersanelerin, limanların özelleştirilmesinden sonra, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini de taşeronlaştıracağı düzenlemelerde ısrar etmektedir.
Tüm çalışanları ayrımsız ve koşulsuz iş yerleri düzeyinde örgütlenmiş iş sağlığı ve güvenliği hizmetleriyle buluşturmak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunacak profesyonellerin mesleki özerklik ve iş güvencelerini sağlayacak kamusal hizmeti olanaklı kılacak yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesini isteyen TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ Merkez Konseyi, Şili’deki maden emekçilerine geçmiş olsun dilekleri ile dostluk ve dayanışma duygularımızı ileten Şili de maden işçilerinin kurtarılma operasyonunun örnek alınmasını isteyen basın açıklaması yapmıştır.
Bilgilerinizi sevgi ve saygılarımla,
Dr.Nuh DEMİRPAS
Adana-Osmaniye Tabip Odası
Genel Sekreteri
16.10.2010
BASIN AÇIKLAMASI
ŞİLİ’DE MADEN İŞÇİLERİNİN KURTARILMA OPERASYONU ÖRNEK OLMALI
Şili’deki maden emekçilerine geçmiş olsun dileklerimiz ile dostluk ve dayanışma duygularımızı iletiyoruz:
Şili’de Cerro San Jose Bakır ve Altın Maden İşletmesi’nde 5 Ağustos 2010 tarihinde meydana gelen kazadan yaklaşık 70 gün sonra yürütülen kurtarma çalışmaları sonuç vermiş ve maden işçilerinin yeryüzüne çıkarılması sağlanmıştır.
33 madencinin kurtarılması, Şili’deki madencilerin ailelerini ve Şili halkını mutlu ederken, bütün dünya gibi ülkemizde de ilgiyle izlenmiş ve başta zor koşullarda çalışan maden işçileri olmak üzere hepimizi çok mutlu etmiştir.
Şili’de maden işçilerinin kurtarılmasının ülkemiz yetkililerince örnek alınmasını diliyoruz.!
Görülüyor ki; ülkemizde olduğu gibi Şili’de de taşeronlaştırma yaygındır ve iş kazaları da sık yaşanmaktadır. Ancak, ülkemizdeki işçilerin Şili’dekiler kadar şanslı olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.
İş kazalarını ve ölümleri olağan, bu işin cilvesi ve madencilerin kaderi olarak gören ve açıklayan Hükümet yetkilileri, 17 Mayıs’ta Zonguldak’ta taşeron firma ocağında 28 işçi yaşamını yitirdiği ve göçükte kalan 2 işçinin cesedine aylar sonrasında bile ulaşılamadığı halde, “Bizde olsa 3 günde çıkarırız” açıklamasını yaparak yüreklerimizi bir kere daha sızlattılar.
Türkiye’de yalnızca 2010’un ilk altı ayında, kömür madenlerinde 66 kişi öldü. Ocak 2008- Haziran 2010 arasındaki 2,5 yılda bu sayı 182 oldu.
Madencilik alanındaki sendikalar ve meslek örgütlerin sesine kulak vermeyen Hükümet, bütün uyarılara karşın Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 176 numaralı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi“ni imzalayıp yürürlüğe koymuyor. Aksine madenlerin, tersanelerin, limanların özelleştirilmesinden sonra, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini de taşeronlaştıracağı düzenlemelerde ısrar ediyor.
Şili’deki maden kazası sonrasında tanık olduğumuz “Benim işçileri kurtarmak için harcayacak tek kuruşum yok” diyen şirket yetkililerinin cümleleri kulaklarımızdayken, ülkemizdeki onlarca maden kazası, tersane cinayetleri, kot işçilerinin trajedileri tüm sıcaklıklarıyla belleklerimizdeki yerini korurken, hükümet de taşeronlaştırma ve özelleştirme uygulamalarına ısrar ediyor.
Oysa, yapılması gereken tüm çalışanları ayrımsız ve koşulsuz iş yerleri düzeyinde örgütlenmiş iş sağlığı ve güvenliği hizmetleriyle buluşturmak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunacak profesyonellerin mesleki özerklik ve iş güvencelerini sağlayacak kamusal hizmeti olanaklı kılacak yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesidir.
Bu nedenle Hükümet yetkililerini bir kez daha uyarıyoruz: İş sağlığı güvenliği hizmetlerinin taşeronlaştırılması ve dışsallaştırılması, iş kazalarının iş cinayetlerine dönüşmesi, ölümlerin ve meslek hastalıklarının artması, güvensiz ve güvencesiz bir çalışma ortamının yaygınlaşmasına yol açacaktır. Hükümetin çıkarmaya çalıştığı yasa ve yönetmeliklerle çalışanların yüzde 65’i, kazaların yüzde 75’i ve işyerlerinin yüzde 97’si işçi sağlığı hizmetlerinin kapsama alanı dışında kalmaktadır.
Görüyoruz ki, çalışma ortamları ve koşulları itibarıyla iş kazaları ve meslek hastalıkları Türkiye çalışma yaşamının önemli bir sorunu olmaya devam edecektir. Örneğin, Türkiye’de sadece dört madende 20 işçinin 55 saat yaşayabileceği sığınma odaları bulunmaktadır. 400 yer altı işletmesinin bulunduğu gelişmiş bir ülkede bu sayı çok azdır. Sığınma odalarının yapılması, acilen yasayla zorunluluk haline getirilmelidir.
Ülkemizde gerçekleşen maden kazalarından sonra yeni İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği yasa tasarısı görüşmelerini hızla başlatan Bakanlık, öncelikle işçi sağlığı ve işgüvenliği hizmetlerinin 50’nin altında çalışanı olan kamu özel tüm işyerlerini kapsamasını, başta TİSK ve TOBB’un engellemeleri sonucu halen tartışılmaya devam etmektedir.
Buna karşılık yürürlüğe girmesi beklenen yeni yönetmelik ile işçi sağlığı hizmet sunumu ve eğitim hizmetleri taşerona devredilmektedir. Oysa taşeronluk (alt işverenlik) İş Yasası’nda özel düzenlemesi bulunan; işçilik haklarının kısıtlanmasından işçi sağlığı önlemlerinin alınmamasına kadar birçok sakıncayı barındırdığından, mutlak zorunluluk hali dışında uygun görülmeyen bir çalışma biçimidir.
Genel olarak iş yaşamında uygun bulunmayan bir çalışma yönteminin işçinin yaşam ve sağlık hakkını doğrudan ilgilendiren işçi sağlığı alanında uygulanmak istenmesinin sağlığın korunması ve geliştirilmesine katkı sağlamayacağı açıktır. Daha çok işçinin daha etkin işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleriyle çalışmasına yönelik çaba içinde olunması gerekirken, Çalışma Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün taşeronlaştırmanın düzenleyicisi ve destekleyicisi olması bütünüyle ironiktir!
Çünkü, yaşananlardan herhangi bir ders çıkarılmamaktadır. Şili’de kurtarma çalışmaları için ayıracak tek kuruşun olmadığının söylenebildiği, ülkemizde taşeron firmanın yüzde 60 oranında kusuru sonucu göçük altında yaşamını yitiren 28 işçiden 2 işçinin cesedinin bile çıkarılamadığı koşullarda, Türkiye Taşkömürü Kurumu 18 Ekim’de yeni bir ihale yapılacağını duyurabiliyor.
Türk Tabipleri Birliği olarak bugüne kadar olduğu gibi, bu alanda bilimsel ve mesleki sorumluluğumuzun gereği olarak bir taraftan kamuoyunu bilgilendirmeye, hükümet edenleri uyarmaya, meslektaşlarımızı alanın sorunları konusunda eğitmeye ve farkındalıklarını geliştirmeye devam ederken, diğer taraftan sendikalar, meslek örgütleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği ve ortak mücadele içerisinde olmaya devam edeceğiz.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ