“KÜRTAJ KADININ KARARIDIR” ve “KÜRTAJ’IN BİLİMSEL VERİLERİ” KONULU BASIN AÇIKLAMASI BUGÜN 12:30’DA ÇUKUROVA DEVLET HASTANESİNDE YAPILMIŞTIR.

“KÜRTAJ KADININ KARARIDIR” ve “KÜRTAJ’IN BİLİMSEL VERİLERİ” KONULU BASIN AÇIKLAMASI BUGÜN 12:30’DA ÇUKUROVA DEVLET HASTANESİNDE YAPILMIŞTIR.

kurtaj

 

Sevgili Arkadaşlar,
Adana Tabip Odası Kadın Hekimlik Komisyonu üyeleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürtaj ve Sezaryen Cinayettir” söylemlerine tepki göstermek için Çukurova Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi önünde bir araya geldi.

Açıklamaya SES, ADEO, MMO, Baro, ÇÜ. Öğretim Elemanları Derneği, Eğitim Sen ve CHP Kadın Kolları ile KADAUM, Adana Kadın Platformu ve Türkiye Üniversiteli Kadınlar Derneği destek verdi.

Basın açıklamasını Adana-Osmaniye Tabip Odası Kadın Hekimlik Komisyon Üyesi Dr.Resmiye Kaya ve Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr.A.Hamdi Karanfil okumuştur. Dr.Resmiye Kaya’nın “Kürtaj Kadının Kararıdır”, Dr.A.Hamdi Karanfil’in  “Kürtaj’ın Bilimsel Verileri” konulu Basın açıklaması metni aşağıda sunulmuştur.

Bilgilerinize sevgi ve saygılarımızla, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Dr. Ali İhsan Ökten
Adana-Osmaniye Tabip Odası
Başkanı

KÜRTAJIN BİLİMSEL VERİLERİ-Prof.Dr.A.Hamdi KARANFİL

Başbakan, 26 Mayıs 2012’de görsel ve yazılı basından izlediğimiz, Ülkemiz Sağlık politikası, Halkımız özellikle Kadınlarımız ve Biz Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları için talihsiz bir açıklamada bulundu.  

“Kürtaj ve Sezaryen bir cinayettir. Sezaryenle doğum; ülkenin nüfusunun artmaması için ve tatlı para kazanmak için yapılan bir işlemdir. Uludere olayı bir cinayettir.”

Dolayısıyla kürtaj ile Uludere olayı birbirine eş ağırlıkta ahlaki ve hukuki sorunlardır!

Bilimsel araştırmalar sonunda elde edilen veriler ortada dururken, Bir Ülke Başbakanın, bilimden bu denli uzak, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan komplo teorisi kokan böyle bir söylemde bulunmaya hakkı var mıdır?

Dünyada anne ölümlerinin üçte bire yakını, güvenli olmayan düşüklerin sonuçlarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Kürtajla ilgili katı yasaklamaların olduğu ülkelerde yasa dışı ve güvenli olmayan koşullarda girişimler, düşük talebi ve başvuruları artmaktadır.

Ülkemiz geçmişte modern yöntemlerle korunamadığı ve sağlıklı koşullarda kürtaj yaptıramadığı için kendi kendine çocuğunu düşürmeye çalışan birçok kadının ölümüne şahit olmuştur. Şiş, Süpürge Çöpü, Sabun, Aspirin, Tavuk Teleği, Kibrit Çöpü gibi cisimlerle yapılmaya çalışılan düşük girişimleri ardından oluşan ciddi ve ölümcül az vakalar ile karşılaşmadık.

Aile Planlaması yasası sayesinde, üreme hakkı ile ilgili önemli gelişmeler sağlanmış, Türkiye’de kadın sağlığında çok olumlu gelişmeler gerçekleşmiş ve anne ölümleri dramatik bir biçimde azalmıştır. 1970 li yıllarda 100.000 de 208 olan Anne Ölüm Oranı, 1981 de 132, 1998 de 20 ye gerilemiştir. Şimdi bu yasanın değiştirilmesi planlanmaktadır.

Yasa sonrası kazanımları sayılarla ifade etmek gerekirse, isteyerek düşük yapma 1993 yılında 100 gebelikte 18 iken 2008 yılında 100 gebelikte 10’a gerilemiştir. 

2008 yılında dönemin Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Kadının Statüsü ve Sağlığı ile İlgili Gerçekler” başlıklı raporunda şöyle denmektedir: “İsteyerek düşükleri daha da azaltmanın yolu, onu yasa ile yasaklamak olmayıp, gebeliği önleme yöntemlerinin yaygın ve ulaşılabilir olarak verilmesidir”.

Ülkemizde doğurgan çağ kadınların % 27’si geri çekme gibi etkin olmayan geleneksel bir yöntemle korunmakta, % 26’sı ise hiçbir yöntem kullanmamaktadır. Bu veriler ülkemizde istenmeyen gebeliklerin olma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir.

Biliyoruz ki kürtajın yasak olduğu ülkelerde kadın ölümleriyle sonuçlanan uygun olmayan koşullarda kürtaj girişimleri söz konusudur. Bu nedenle temel bir insan hakkı olan üreme hakkı kapsamında üremenin zaman ve sıklığına, karar verme ve istenmeyen gebeliğin sonlandırılması hakkı aynı zamanda kadınların yaşam hakkıdır.

Sezaryen, normal yolla gerçekleşemeyen doğumlarda annenin ve bebeğin ya da her ikisinin sağlığını korumak amacıyla uygulanan cerrahi bir girişimdir. Asla ne anne ne bebek sağlığı açısından normal doğuma üstün değildir.

Türkiye’de sezaryen oranları 1988’de %5,7, 1998’de %21 ve 2010 yılı itibariyle %45’in üzerinde olup gerçekten de oran olarak, dünyada önde gelen yüksek oranlar arasındadır. OECD verilerin göre Türkiye’de sezaryen oranı 2006’da %29,7 iken 2009 yılında %42,7’ye yükselmiştir. Bu artış ne tesadüftür ki sağlıkta dönüşüm programına denk gelmektedir.

Ancak sezaryen uygulamasını cinayetle eşleştirmek akıl ötesi bir yorumdur. Çünkü tıbbi gereklilikle uygulanan sezaryen doğumlar annenin ve/veya bebeğin yaşamını kurtarmak için eldeki en önemli girişimdir. Sağlık hizmetlerini gereksinimler üzerinden kurgulamadıkça sorunları çözmek olanaksızdır.

Başbakan, her zaman olduğu gibi haksız yere hekimleri hedef göstermekte ve sağlıkta artan şiddeti daha da arttıracak bir söylemin baş aktörü olmaya devam etmektedir.
Anne ölümlerini ciddi bir şekilde azaltan, istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması bir sağlık hizmetidir. Biz Hekimler, her şeye rağmen, bilimin ışığı altında ve yasalar çerçevesinde sağlık hizmetlerimizi sürdüreceğiz.

Saygılarımızla…

Op. Dr. A. Hamdi KARANFİL
Adana Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi

 

kurtaj_3

 

kurtaj_4

 

kurtaj_2

KÜRTAJ  KADININ KARARIDIRDr.Resmiye KAYA
Hiçbir kadın canından can kopsun istemez, hiçbir kadın güle oynaya kürtaja gitmez ama öyle zorunluluklar vardır ki, kürtaj dışında bir seçenek yoktur. Belki kadın tek başınadır, belki bir çocuğu yetiştirecek ekonomik gücü yoktur, ona verecek sevgisi yerine acıları yaraları vardır, yaralı bir çocuk mu doğursun?

Her bireyin kendi bedeni ile ilgili her kararı alma hakki vardır. Kürtaj da ancak kadının kendi bedeni ile ilgili alacağı bir karardır. Başbakan’ın her zamanki gündem saptırma manevrası ile gündeme oturttuğu kürtajı engelleme, yasaklama zihniyeti, insan hakları anlamında bir gerileme hareketidir. Buna izin vermeyeceğimizi, kendi bedenlerimiz üzerinde devletin müdahalesini asla kabul etmeyeceğimizi duyurmak istiyoruz.

Sayın Başbakan sizi uyarmak zorunluluğumuz var. Sağlık ve sosyolojik yönden bir gereklilik olan kürtajı yasaklayabilirsiniz ama engelleyemezsiniz. Kürtaj  kadın için zorunluluk olduğunda siz yasakladığınız için, kalıcı sakatlıklara, yaralanmalara ve ölümlere sebebiyet veren eski yöntemlere başvurulmasına sebep olursunuz; işte o zaman cinayet olur! Çünkü Sayın Başbakan özel hayatlara müdahale etmek istiyorsunuz ama siz kapıların ardına da girecek değilsiniz. Anadolu da yüzlerce kadın bilinçsizlikten, baskılardan, sağlık merkezlerine ulaşamadığından, çaresizce kendi sağlığını riske atarak kendisine ( bugün buraya birazını getirdiğimiz aletlerle) kürtaj yapmaya çalışıyor. Siz kadınlar için istenmeyen gebelikleri önleme koşulları sağlayacağınıza, doğum kontrolü ile ilgili bilinçlendireceğinize, mevcut çocuklarına bakabilme koşulları sağlayacağınıza, onu bir yumurtlama makinesine çevirmek istiyorsunuz. Bakabileceği kadar değil yapabileceği kadar çocuk mu yapsın? Sevgisiz, özensiz, belki annesiz babasız, aç bilaç çocuklar mı doldursun sokakları?

Kürtaj, insanın kendi bedeni üzerinde karar verebilme hakkıyla ilgilidir ve bu da en temel insan haklarındandır.  Kürtaj  kadının vereceği bir karardır. Bu karar son derece zor içsel süreçler sonunda alınmış akılcılık uğruna yapılmış kişisel bir fedakarlıktır. Sn Başbakan bu ulvi sureci anlayamıyorsanız  bile, saygı gösterin ve devletin elini özel hayatlarımızdan, kadınların bedenlerinden çekin. Kürtajı yasaklama girişiminizin, çok daha kötü sonuçlar doğuracağını, ölümlere, sakatlıklara yol açacağını, asıl cinayetin o zaman olacağını  bir kez daha hatırlatıyoruz ve temel insan haklarımızdan olan kürtajın Receplerin değil kadınların kararı olduğunu duyurmak istiyoruz.07.06.2012

Adana-Osmaniye Tabip Odası
Kadın Hekimlik Komisyonu