BASIN ve KAMUOYUNA,
Son günlerde bir televizyon kanalında Adana’da bir hastanede geçmiş yıllarda yaşanmış gibi gösterilen, bir gencin annesini araması ile başlayan ve sonuçta bebek hırsızlığına kadar varan bir çok hekim ve hemşireyi zan altında bırakan bir program yayınlanmaktadır. Televizyon kanalı ve program yapımcısına, Sağlık Bakanlığının bir kurumuna ve birçok hekimin kişilik haklarına karşı yapılan bu yayınlarda bahsedilen olayların gerçekliği ortaya çıkarılıncaya kadar durdurulması için ilgili yerlere gerekli müracaatlar yapılmıştır.
Hekimliğin en temel ilkesi “Öncelikle zarar verme”dir. Hipokrat yemini etmiş her hekim, hekimlik etiğine uygun davranarak bu ilkeye uymak zorundadır. Hastaya zarar vermemek, sağlık vermekten daha büyük bir öncelik taşır. Hekimliğin bu temel ilkesi sağlık haberciliği temelinde sağlık alanında haber yapan televizyonlar, yayıncılar, muhabirler için de aynen geçerli olmalıdır. Hiçbir şey insan yaşamından daha değerli olamaz ve yayıncıların rating uğruna sansasyonel haber yapma kaygıları, bugüne kadar o hastanede binlerce hastayı sağlıklarına kavuşturan, dünyaya bir çok sağlıklı bebek gelmesini sağlayan insanları rencide etmemeli ve halkı infiale sevk etmemelidir. Hukuk, içinde bulunduğumuz hayatın ta kendisidir. Hiç kimse her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller olmadığı sürece suçlanamaz. Bu konuda çok sayıda genel kurul kararı bulunduğunu da bildiririz.
Medyaya hakim olan sağlık haberciliği anlayışı biraz da sağlık konularını bilmemekten ve araştırmacı haberciliğin yerini rating uğruna sansasyonel haberciliğin almasından kaynaklanmaktadır. Günümüzde televizyonlarda, gazetelerde, yazılı veya sosyal medyada sağlık haberlerine bakıldığında bir çok sorunu barındırmaktadır. Bu sorunların büyük kısmını “Doğruluğu bilinmeyen haber”, “Yargısız infaz” ve “Gizlilik, yani kişilik haklarının ihlal edilmesi” oluşturmaktadır. Bu haberler aynı zamanda son yıllarda tüm sağlık sorunlarından sanki hekimler ve sağlık çalışanları sorumluymuş gibi hekimlere ve sağlık çalışanlarına giderek artan şikayet ve şiddetin en önemli nedenlerinden biri olmaktadır.
Sistemsizliğin sistem olarak benimsendiği ülkemiz sağlık ortamında, gerçeği yansıtmayan veya haksızlık içeren haberlerin sayısı arttıkça, hekimler medyaya kuşkuyla bakmakta, hatta ürkmekte, hastanın mağdur, hekimin ise sanık olduğu önyargısı ile yapılan bir habercilik anlayışı karşısında, çareyi medyadan olabildiğince uzak durmakta bulmaktadırlar.
Tüm bunların yanında sağlıkla ilgili haberler, ilgi çekicilik, rating ve sansasyon eksenine oturtularak, haberin yol açabileceği yarar ve zararların hesap edilmemesi bir tür tıp paparazziliği yaratmıştır. Bu programlara çıkanlar karşı karşıya bulundukları haksızlıkları, kanunsuzlukları ancak yargı yoluyla kazanabilecekken, son günlerde yaşadığımız haberlerde olduğu gibi hekim, hemşire veya bir çok kişiyi suçlayan, zan altında bırakan olay herhangi bir doğruluğu araştırılmadan, hangi nedenle oraya getirildiğini anlamakta zorlandığımız insanlar arasında danışıklı olarak tartıştırılmaktadır. Bu programda sağlık değersizleştirilmekte, bir çok doktorun kişilik haklarına ve hekimlik değerlerine pervasızca saldırılmaktadır. Bu programda bahsi geçen konular ilgililerce araştırılmalı ve soruşturulmalıdır. Ancak bu sürede bu programın yayını kendi mesleki etik değerlerine de aykırı olduğu için durdurulmalıdır. Bu konuda kendi hastanesi ve kurumsal yapısına bir saldırı olan Sağlık Bakanlığı da yayınla ilgili olarak acilen gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Konuyla ilgili olarak Türk Tabipleri Birliği de yasal yollara başvuracaktır.
Tüm medyaya ve medya çalışanlarına Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından hazırlanan Gazetecilerin Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi’nin şu maddesini anımsatmakta yarar var:
“Sağlık konusunda sansasyondan kaçınmalı, umutsuzluk veya sahte umut verecek yayın yapılmamalıdır. Tıbbi alandaki araştırmalar kesinleşmiş sonuçlar gibi yayınlanmamalıdır. İlaç tavsiyesinde mutlaka uzmana danışılmalıdır. Hastanelerde araştırma yapan, bilgi ve görüntü almaya çalışan gazeteci, kimliği belirtilmeli ve girilmesi yasak bölümlere ancak yetkililerin izniyle girmelidir. Yetkilinin, hastanın yahut yakınının izni olmaksızın hastane ve benzeri kurumlarda hiçbir yolla ses ve görüntü almamalıdır.”
Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü’nün Sağlık Medyası için yayınladığı bildiride; “Vereceğiniz haberler hasta, sakat ve çocuklara aitse, bir kez daha düşünün. Özel hayatı ve acıları haber yapmayın. Acıyı duygu sömürüsü için asla kullanmayın.” ifadelerini kullanmıştır.
Sonuç olarak ülkemizde görsel veya yazılı basın kuruluşlarının bu ilkeleri benimsemesi, sağlık haberleri verilirken, medya kendi etik karar verme sürecini özümseyerek haberlerini hazırlamalı ve kişilik haklarını ihlal etmeden etik ilkeler çerçevesinde mesleki sorumluluğunu yerine getirmelidir. Bu televizyon kanalı ve yayınla ilgili olarak Radyo Televizyon Üst Kurumunu (RTÜK), her türlü haber programında gösterdiği hassasiyeti bir devlet kurumu hastanesi ve hekimler içinde kullanarak, sorumlu davranmaya davet ediyoruz.
ADANA TABİP ODASI YÖNETİM KURULU
TÜRK JİNEKOLOJİ VE OBSTETRİK DERNEĞİ